Sevme duygusu, Allah’ın insana verdiği en değerli özelliklerden biri. Yaratılıştan hepimize verilmiş ulvi bir duygu bu. Bizi insan yapan tüm diğer güzel duygularımızın kaynağı da aslında ‘sevgi’.
Merhamet, kardeşlik, acıma, sahip çıkma, destekleme gibi onlarca özelliğimizin temel beslenme kaynağı bize verilmiş olan bu sevme duygusu. Peki sevgi yaratılıştan hepimize verildiyse, bazı insanlar niçin kötü niyetli? İnsan öldüren, hayvanlara eziyet eden, savaşlar çıkartan, zayıfları ezen, merhametten yoksun bu insanlar nasıl bu hale geliyor?
Günümüzde, sosyal yapı, çevre, arkadaşlar, basılı, görsel ve sosyal medya organları insanı eğiten ve etkileyen önemli etkenler. Eğitim dediğimde hemen olumlu algılamayın lütfen. Kötü karakterleri insanlara aşılayan sistemlerde ‘insan’ı kötü yapmak için yaratılıştan fıtratı temiz olan insanı bozmak için çalışıyor! Mesela tüm dünyanın başına bela olan terör örgülerinin milyonlarca üyesi nasıl bu kadar kötü olabiliyor dersiniz? Aldıkları eğitimle! Ruhlarına enjekte edilen bozuk fikirlerle!
Cahil insan kandırılmaya müsait insandır. Gelişimden uzak, insan olmasının gereklerini yerine getirme çabasında olmayan bir kişilik, her tür cereyana kapılmaya açık halde sokaklarda serseri mayın gibi dolaşmaktadır. O nedenle illa doğru eğitim, illa bilgili bireyler olmak için çaba sarfetme…
Düşünün bir kere, öldükten sonra bir hayatın olduğuna inanan biri, bırakın insanın canına kastetmeyi, yolda yürürken rastladığı bir karıncayı, bir böceği incitebilir mi? Hep bahsediyoruz ya,övünülecek, gurur duyulacak kadim bir medeniyetin çocuklarıyız diye. İşte size buna en güzel örneklerden biri…
Osmanlı’nın en muhteşem döneminde padişah olan Kanuni Sultan Süleyman, onca kudretine rağmen bir karıncayı incitmekten korkan güzelde bir yüreğe sahipti. Çünkü Kanuni’de biliyordu ki, bugün incitirse bir karıncayı, yarın mahşerde o karınca sorar incinmesinin hesabını…
Saraydaki ağaçları karınca sarmıştır. Sultan Süleyman, dönemin büyük alimi şeyhülislam Ebussuud Efendiye bir mektup yazar.
“Dırahta ger ziyan etse karınca,
Zararı varmıdır anı kırınca?”
Yani, “ağaçları saran karıncayı öldürürsek bunun bir zararı var mıdır, caiz midir bu” diye şiir gibi iki mısra ile sorunca; Ebussuud Efendi’den de şiir gibi bir cevap gelir;
“Yarın Hakk’ın divanına varınca,
Süleyman’dan hakkın alır karınca”
Böyle bir medeniyete sahip bizlere noldu böyle? Ne yaptılarbize de böyle merhametsiz bir hale geldik! Acımıyoruz hiçbir şeye ve hiç kimseye! Hiç acımadan kırıp atıyoruz kalpleri! Parçalıyoruz! Belki de tek umutları biziz bu insanın/insanların, hiç düşünmeden o son umutları da yerle bir ediyoruz! Merhametten ne zaman bu kadar uzaklaştık biz?
Geçtiğimiz günlerde bir kolejde 40-50 kadar ilkokul öğrencisiyle birlikte bir film izledim. Film, dislek hastalığına yakalanmış bir çocuğun hikayesiydi. İki buçuk saat süren filmde hepimiz zaman zaman gözyaşına boğulduk. Ama filmin son dakikalarında baktım herkes ağlıyordu. Film bittiğinde öğretmenlerine sarılıp gözyaşı döken çocuklar gördüm. Hayali bir karakterden etkilenip gözyaşı döken merhametli yürekler.Evet küçükken böyleyiz. Eğer doğru yetiştirilirse, işte bu çocuklardan karıncayı incitmekten korkan Kanuni’ler, Ebussuud Efendiler çıkacak! Ufak birer çocukken her birimiz çok daha merhametliydik! Kalbimizin merhametle dolmasını diliyorum.
Yenigün Gazetesi / 22 Haziran 2016