Tarihe adını yazdırmış insanların biyografilerini okuduğumuzda genellikle belli bir yaşa geldikten sonraki hayatları hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Bir çok biyografi yazarı ise, bu kişilerin hayatlarındaki sadece ‘başarı’ denilebilecek kısımları yazıyorlar.
Gerçekten de onca biyografi kitabı okumuş biri olarak hiç bu insanların nasıl yetiştiğini, kimler tarafından yetiştirilipte tarihe isimlerini yazdırdıklarını merak etmemiştim. Taki yakınlarda yayınlanmış bir kitabı okuyana dek!
Hiç şüphesiz ki, Osmanlı’nın en önemli padişahlarından biri Fatih Sultan Mehmed Han’dır. Fatih’i anlatan binlerce kitap, araştırma yazısı ya da makale bulmak mümkün. Ama tüm bu yazılmış eserlere rağmen, Şehzade Mehmed’in nasıl Fatih olduğunu pek bilmeyiz hiç birimiz.
Evet Osmanlı geleneğinde, padişah çocuklarının çok iyi bir eğitim aldıkları doğrudur. Çünkü devlet geleneğinde padişah çocukları geleceğin padişahlarıdır. Yani devleti yönetecek olan kişilerdir. Bu sebeple çok iyi eğitildikleri bir gerçektir ama kitaplarda bu eğitimlerin nasıl olduğu, neler öğrendikleri ve kimler tarafından eğitildikleri çok yüzeysel olarak bahsedilir.
Yazar Zafer Bilgi, kitaplardaki bu önemli açığı iyi yakalamış olacak ki, hemen işe koyulmuş ve ciddi bir araştırma neticesinde Şehzade Mehmed’in nasıl yetiştirildiğini anlatan çok ciddi bir kitabı hazırlamış. “Nasıl Fatih Oldu?” kitabıyla çağ açıp çağ kapayan, fethi müjdelenmiş şehir İstanbul’u fetheden ‘güzel’ kumandanın ta çocukluğuna inmiş ve bizlere sürükleyici bir üslupla hazırladığı bu harika kitabı hazırlamış.
Kitabı bir solukta okudum. Bu yazıda kitabın içeriğine çok girmek istemiyorum, ki alıp okuyasınız. Fatih’in Fatih olmasındaki sırrın peşine düştüm. Çok ilginç bilgilerle karşılaştım. Annesinin daha hamilelik döneminde, adeta karnındaki çocuğunun eğitimiyle ilgilendiğini hayretler içerisinde okudum. Bugün batının dahi yeni yeni keşfettiği bir gerçekti bu durum. Çocuk, anne karnında duyduklarını, dinlediklerini adeta hafızasına alıyor ve istidadı o yönde gelişiyordu. Allah’ın bu büyük mucizesinden 1430’lu yıllarda haberdar olan o mübarek kadın, Fatih’in annesi daha çocuğu doğmadan önce eğitimine başlamıştı. Ona Kur’an dinletiyor ve Kur’an’la daha doğmadan bir bağ kurmasını sağlıyordu. Demek ki Şehzade Mehmed’in Fatih olmasındaki sırlar daha anne karnında başlıyordu. Bugün televizyonlara mahkum, bebeklikten itibaren beyni uyuşturulmuş çocukları, çocuklarımızı düşündükçe insan üzülüyor. Oysa televizyondan uzak bir eğitimle yetiştirmeliydik çocuklarımızı. Sadece kendi çocuklarımıza değil, geleceğimize, bir nesle yazık ediyoruz.
Son olarak bir konuya daha değinmek isterim. Oda eğitimcinin kalitesi. Fatih’in çocukluğuna gittiğimizde, Molla Gürani gibi devrin en büyük alimlerinden biriyle karşılaşıyoruz. Şehzadeye zaman zaman kızan, sertleşebilen bir hoca. Daha ufacık yaşlarından itibaren babasının isteğiyle şehzadenin eğitimi ile ciddi manada ilgilenmiş ve onun Fatih olmasında çok büyük pay sahibi olmuş biridir Molla Gürani. Fethin manevi fatihi de olan Akşemsettin yine aynı şekilde genç padişahın her an yanında olmuş ve kendisine yön göstermiştir.
Sonuç olarak, bir insanın ismini tarihe altın harflerle yazdıracak olan, o insanın yaptıklarıdır. Geride bıraktığı eserlerdir. Gerek kendimiz, gerekse çocuklarımızın hayırlı bir insan olarak anılmasını istiyorsak, büyük hedefler belirlemeli ve bu hedefleri gerçekleştirmek için bir ömür çalışmaya devam etmeliyiz.
Yenigün Gazetesi / 19 Nisan 2017